İlk profesyonel Müslüman kadın fotoğrafçı olan Naciye Hanım, 1921'e kadar evinin çatı katında açtığı stüdyosunda çalıştıktan sonra, stüdyosunu Beyazıt'a taşımıştır. Ve aynı yıl Kadınlar Dünyası dergisinde verilen bir haberde, Naciye Hanım'ın fotoğrafhanesi tanıtılmış ve kadınlar tarafından desteklenmesinin önemi vurgulanmıştır. Naciye Hanım'ın, kadınlara fotoğrafçılık dersi de verdiği kadın tarihi araştırmacısı Serpil Çakır ve fotoğraf tarihi araştırmacısı Seyit Ali Ak'ın çalışmalarında belirtilmiştir. Naciye Hanım'ın resim arşivi günümüze ulaşmamıştır. Naciye Hanım'ın fotoğraf stüdyosunun adı olan, Türk Hanımlar Fotoğrafhanesi - Naciye damgasını taşıyan sadece altı tane fotoğraf, Gülderen Bölük koleksiyonunda bulunmaktadır.Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde bir stüdyo açıp profesyonel olarak çekimlere başlayan ilk kadın fotoğrafçı Naciye Hanım (Suman) hakkındaki en büyük kaynak, kızı Nedret Ekşigil'dir.
Naciye Suman, 23 Nisan 1881'de Üsküp'te bir paşa kızı olarak dünyaya gelir. Babası, Salih Paşa'dır. 22 yaşına geldiğinde, o zamanlar yüzbaşı olan İsmail Hakkı Bey'le evlenir. Balkan Savaşı'nın sonuna gelindiğinde; Nusret, Fikret ve Nedret isminde üç çocuk dünyaya getirmiş, dördüncüsüne ise dokuz aylık hamiledir. Osmanlı İmparatorluğu ise en zayıf dönemlerini yaşamaktadır. Avrupalı'nın gözündeki "hasta adam", Balkan savaşlarında ağır yenilgi alarak yaklaşık 500 sene idaresinde tuttuğu Rumeli'deki toprakları kaybedince, çileli bir dönem başlar. İsmail Hakkı Bey ve karnı burnundaki Naciye Hanım, her şeylerini bırakıp sadece kendilerini kurtararak, Anadolu'ya doğru göç edenler arasına katılır. Naciye Hanım çocuğunu oralarda doğurmak istemediği için, İsmail Hakkı Bey eşini ve çocuklarını bir asker arkadaşına teslim ederek, askerleriyle Viyana'ya sığınır. Dördüncü çocuk Macaristan sınırında, trende dünyaya gelir.
İstanbul'a geldiklerinde Beşiktaş Yıldız'daki Sait Paşa konağını tutarlar. İsmail Hakkı Bey ise Viyana'da kaldığı zaman zarfında fotoğrafçılığı öğrenir. Ailesinin yanına dönerken fotoğraf malzemelerini de beraberinde getirerek, konağın çatı katını adeta bir stüdyoya çevirir. Eskiden konaklarda çatı katlarının çamaşırlık olduğunu belirten Ekşigil, burada her yerin camla kaplı olduğunu, çekim esnasında ışığın, camlardaki perdelerle yönlendirildiğini söylüyor. İsmail Hakkı Bey'in fotoğraf merakı sayesinde, tüm aile fotoğrafçılığı kolayca benimser ve çatı katını keyifle vakit geçirdikleri bir alana dönüştürürler.
Fotoğrafhane açmaya karar verir. Zaten bunun için gerekli her şey çatı katında mevcuttur. Sadece tabela yaptırmak kalıyor ki, onu da zaten kendisi bir askerle beraber giderek yaptırır. Bu kararı verdiğinde yanında eşi yoktur. O dönemi düşünelim. Bir paşa kızı, hiç kimseye sormadan iş kuruyor ve çalışıyor. 1919 yılında bunun kolay kabul edilemeyecek bir adım olduğunu göz önünde bulundurmak gerekir. Naciye Hanım gelebilecek eleştirilerin hiçbirine aldırmaz. Konağın önüne astıkları tabelada "Türk Hanımlar Fotoğrafhanesi- Naciye" diye yazar. İlk gün 10 kişi gelir. Tüm ailenin refah içinde yaşayacağı yılların sadece başlangıcıdır bu.
Naciye Hanımın bu iş girişimi en ufak bir engele çarpmaz. Aslında o yıllarda, halkın fotoğrafa olan mesafeli duruşu, İlk Müslüman fotoğrafhanelerinden olan Resne ve Yeraltı fotoğrafhanelerinin tehdit alıp, vitrinlerinin kırılmasına sebep olmuşsa da, Naciye Hanım kolay kabul görür. O dönemde kadınların erkek fotoğrafçılar karşısında peçelerini açmaları pek hoş karşılanmadığı için, fotoğrafhane hanım müşteriler için önem kazanır. Kadınlar, Naciye Hanım'ın karşısında rahatlıkla yüzlerini ve omuzlarını açıp, saçlarını dökerek poz verirler. Bu özel fotoğraflarını, cephede savaşan eşlerine, özlem dolu mektuplarıyla birlikte gönderirler.