2004 yılında, 95 yaşında yaklaşık 1 asırlık hayatı son bulan Henri Cartier, tarihin bilinen en değerli belge fotoğrafçısıdır. 22 Ağustos 1908'de Fransa'nın Seine et Marne bölgesinde, Chantaeloup'de bir tekstil fabrikatörünün oğlu olarak dünyaya gelmiş. 1 asırlık hayatının yarım yüzyılını fotoğrafa ayıran Henri anlatım dili, yaklaşımı ve güçlü, özgün kompozisyon yapısı sayesinde fotoğrafçılık tarihinde hiçbir fotoğrafçının bırakamadığı derinlikte bir iz bırakmıştır.
Bresson zenginliğini ciddiye almamış, genç yaşından itibaren kapitalist dünyayı gülünç bulmuştur. 23 yaşında Cambridge'te edebiyat ve resim okurken ani bir kararla yanında çok az miktar parayla Fildişi sahiline gitmiş. Afrika macerası sıtmaya yakalanarak ölümün eşiğine geldikten sonra bir kabile büyücüsünün elinde şans eseri iyileşmesiyle sona ermiştir. Bu sebeple Fransa'ya dönüşünden kısa süre sonra 1933 yılında gözünün uzantısı olarak nitelendirdiği ilk Leica'sını satın almış ve Afrika'ya bir daha asla ayak basmamakla beraber kendisine dünyayı dolaşarak fotoğraflar çekeceği bir hayat yolu çizmiştir.(Yıllar sonra bu makineyi kullanarak kazandığı büyük ünün etkisiyle Leica firması 1.000.000 seri numaralı Leica'yı kendisine hediye etmiş.)
Bresson o dönemleri şöyle anlatıyor; ‘'Afrika'da kara hummaya yakalanmıştım ve şimdi dinlenip kendimi toparlamam gerekiyordu. Marsilya'ya geldim. Az bir parayla yaşamımı sürdürmeye ve keyifle çalışmaya başladım. Leica'yı yeni keşfetmiştim. O benim gözümün bir uzantısı oldu ve bir daha ondan hiç ayrılmadım. Gün boyu sokakları arşınlıyor, kendimi gergin, her an bir şeyler yakalamaya hazır hissediyordum. Yaşamı 'tuzağa düşürmeye', yaşamı, yaşama eylemi içinde saklamaya kararlıydım. Her şeyden çok, gözlerimin önünde geçip giden bir durumun tüm özünü, tek bir fotoğrafın sınırları içinde yakalamayı arzuluyordum.''
Henri Cartier-Bresson için 1937 çok önemli bir yıl idi, çünkü hayat arkadaşı Ratna Mohini ile bu yıl içinde evlenmiş, aynı sene İspanya'da iç savaş çıkmış ve bu savaşta çiçeği burnunda evli iken savaşı konu alan savaş belgeseli bir çalışmayı hayata geçirmiştir.1936-39 yılları arasında yönetmen Jean Renoir'in asistanlığını yapmış ve Bir Kır Gezisi, Oyunun Kuralı gibi filmlerin çekiminde aktif çalışmıştır.
Belgesel fotoğraflar çeken bir fotoğraf sanatçısı için yaşamı hep riskli ortamlarda geçmiş ve askerlik görevini yaptığı 1940 yılında 2.Dünya Savaşı çıkmıştı. Savaş döneminde 1943 yılında Nazi kampında esir alınmış, ancak esir kampından kaçmayı başaran çok az askerden biri olmuştu. Bu dönemde kaçış ona farklı bir macera yaşatmış. Bir Fransız yer altı örgütü Almanların geri çekilmesini görüntülemesini teklif etti ve Bresson bu teklifi kabul edip Almanların geri çekilme operasyonlarını gizlice belgeledi.
20. Yüzyılılın en büyük ajansı Magnum'un da kurucularından olan Bresson tarihin yazılışına şahitlik etmiş. 1948 yılında Mahathma Gandhi'yi suikastle ölümünden kısa bir süre önce ziyaret etmiş ve Hindistan'ı fotoğraflamıştır. 1949 yılında Çin'de Kuomntang hükümetinin çöküşünü ve Mao Zedong'un yükselişini takip etmiş, 1950'de Endonezya'nın bağımsızlık mücadelesini izlemiştir. Türkiye de dahil olacak şekilde tüm Avrupa'yı, Sovyetleri, Kuzey ve Güney Amerika'yı fotoğraflamış, pek çok ünlü sanatçının portrelerini çekmişir.
Bresson alt yapısında sürrealist bir bakış barındıran, insancıl yaklaşımlı fotoğraflar sunmuştur. O hiçbir fotoğrafını kadrajlamamış, film yüzeyindeki görüntünün daima tamamını kullanmış. Bu yüzden tüm baskılarının kenarında filmin kenarındaki boşluğu gösteren dar bir siyah çerçeve bulunur. Karmaşık bir durumu ve yarattığı duyguları tek kare içerisinde ifade etmeye önem vermiş. Bu film yıldızı Marilyn Monroe olsa bile izleyiciye o kişinin duygularını aktarmayı başarmıştır. Bresson kadrajdaki olayın ötesindeki insanlık durumunun peşindedir, olay insanlık hallerini belirginleştirir. Bresson'un tarzı o kadar belirgin ve güçlüdür ki, Dünya'nın dört bir yanında onun tarzını ‘Bresson okulunu' takip eden fotoğrafçılar var.
Burada ancak bazı sözlerini ve fotoğraflarını paylaşabiliyoruz. Bu yazıyı okuyup daha fazlasını merak edeceksiniz eminim, internette kendisi ile ilgili bir çok şey bulabilirsiniz.
Henri Cartier - Bresson Sözleri
"Sürrealizmin üzerimde derin bir etkisi oldu ve hayatım boyunca ona ihanet etmemek için elimden geleni yaptım."
‘'Fotoğrafın subjesiyle fazla ilgilenmiyorum. Fotoğrafı bir kere çektikten sonre gerisiyle fazla ilgilenmem. Avcılar aşçı değildir ki.''
İstanbul, 1965
‘'Fotoğrafı makine değil, insan çeker.''
‘'Fotoğraf çekmek; insanın aklını, gözünü ve yüreğini aynı hizaya getirmesidir.''
‘'Saniyenin bir diliminde bir olayı ve nesneleri organize olmuş formlar halinde görmek o olaya gerçek anlamını yüklemektedir.''
Bresson Hakkında Notlar
* Henri Cartier Bresson, 35 mm. fotoğraf makinesini kullanan ilk fotoğrafçılardan biri idi. Kendisini "Sokak fotoğrafçısı" olarak tanımlardı.
* Bresson "hazırlıksız fotoğraf" ustasıdır. Hayatın sıradan olaylarını samimi ve etkileyici birbiçimde göstermeyi başarması O'na "Usta" payesini kazandırmıştır.
* Tipik bir Cartier-Bresson fotoğrafı, gerçek bir durumu değişik bir tatla, sıklıkla anlık kesitler vererek gösterir. Fotoğraflarında sıkışık bir kompozisyon, sıcacık bir yaşam sevinci ve ikilemler vardır.
* Bresson tek çeşit objektifle çalışır ve her zaman siyah-beyaz film kullanır. Hiçbir zaman baskı aşaması ile ilgilenmez. Her fotoğrafı hiç kesilmeden "tam kare" basılır. Geometri ve zamanlama ile ilgili müthiş bir içgüdüye sahiptir.
* Konuları, insanların yer aldığı ve gerçek hayatta olan olaylardır. Cartier-Bresson, mimiklere, ilişkilere, fotoğrafı meydana getiren öğelerin dizilişine ve kısacık anlarla gelişen olaylara dikkat eder.
Fotoğraf Üzerine Düşünceleri
"Fotoğraf , doğuşundan bu yana özünden hiçbir şey kaybetmemiştir, değişen salt teknik verilerdir. Benim çalışmalarımda teknik hiçbir zaman birincil sorun olmamıştır…"
"Fotoğraf çekmek, kişinin nefesini tuttuğu, bütün benliği ve yetenekleriyle kendini bir noktaya yoğunlaştırdığı, gerçekle yüz yüze geldiği andır; görüntünün oluştuğu bu an, fotoğrafı çekene fiziksel ve entelektüel bir haz verir…"
"Saniyenin bölümleri arasında gerçekleşen fotoğraf çekme eylemi içinde, formlar görsel bir biçimde düzenlenirken iyi bir anlatım da aranır. Kişi kafasını, gözünü ve kalbini tek bir düzleme getirmek durumundadır…"
"Benim anladığım kadarı ile fotoğraf çekmek bir anlayış biçimidir. Diğer görsel anlatım biçimlerinden ayrı düşünülemez. Kişi kendini bu yol ile özgürlüğe açar, doğmatik ve sınırlı düşünceye kapar. Fotoğraf bir hayat tarzıdır…"
"Düşünme, fotoğrafı çekmeden önce. ve çektikten sonra yer alması gereken bir süreçtir. Fotoğraf çekerken asla düşünülmemelidir. Başarı, kişinin genel kültür düzeyine , değer yargılarına, zihninin berraklığına ve canlılığına bağlıdır. En çok korkulması gereken tehlike, yapay , yaşama aykırı olan şeylerdir."